Kategoriler

Ne cumartesi kaldı ne pazar

Zaman zaman bu sütunlarda anlatırız biz dokuz nüfuslu yedi çocuklu bir ailenin üçüncü ferdiyiz, Memur bir babanın ve okuması yazması olmayan bir annenin evladı olarak bu dünyada var olma mücadelesine daha çocuk yaşlarda başladığımızı da anlatır dururuz.

Memur yada memur çocuğu olanlar bilir, memur baba daha çok bir akşamüzeri elinde bir kağıt ile kapıdan içeriye girer küçük çaplı bir “hoş geldin, ne var ne yok” şeklindeki  seremoni sonrasında baba elindeki kağıda bakarak “-Sayın ev halkı tayinimiz falanca ilin merkezine yada o ilin şu ilçesine çıktı, bir hafta vaktimiz var yavaş yavaş eşyalarımızı  toplamamız lazım” diyerek hayatımızda yeni bir sahife açardı.

Memur kısmının tayin oldukları bölgelere anında adapte olmak gibi güzel bir alışkanlıkları vardır, tayin olunan yer genellikle o iş koluna mensup lojmanlar olduğu için lojmanlara taşındıktan saha bir hafta sonra diğer lojman sakinleri ile sanki 40 yıllık dost-akraba olmuş gibi bir noktaya gelirsiniz.

Bizim anlatmaya çalıştığımız o günler televizyonların henüz siyah beyaz olduğu zamanlar, Herkeste televizyon olmadığı için özellikle Türk sinemasının olduğu akşamlar kimin televizyonu varsa o evde hatırı sayılır bir şekilde oluşan kalabalık ancak gece yarısına doğru dağılırdı.

Rahmetli babamın görev yaptığı sektörde hafta sonu yani cumartesi pazar bizim için tatil demekti, Bir maaş ile dokuz nüfusun geçinmeye çalıştığı bir süreçte elbette ki başta otomobil olmak üzere o zamanlar lüks sayılabilecek ihtiyaçlardan da söz edilemezdi.

Böyle bir süreçte cumartesi pazar sabahları yapılacak ilk aksiyon hep birlikte kahvaltı için önceleri yer sofrasının sonrada bir şekilde el ile yapılmış yada ucuza alınmış bir masanın etrafında toplanmaktı.

O günlerde günlük olarak çıkan gazeteler hafta sonu satışlarını arttırmak adına sahifeler dolusu gazete eki verirlerdi, Bizde bir gün öncesinden hangi ek için hangi gazeteyi alacağımızı belirler cumartesi günü erken saatlerde uykuya kıyıp gazete bayisine koşmak zorunda kalırdık.

Kahvaltı yapıldıktan sonra herkes daha önceden planladığı gazetenin ekini alır salonun bir tarafına çekilerek okumaya başlardı ancak her zaman olduğu gibi en büyük mücadele gazetenin yada gazetelerin bulmacası için verilirdi.

Cumartesi akşamları belirttiğimiz gibi lojman sakinleri birbirlerine misafirliğe gider, kimin yada kimlerin televizyonu varsa mahalle sakinleri bu evlere pay edilir ve cumartesi günü bitirilirdi.

Pazar günlerinin değişmez klasiği genellikle baş rolünü John Wayne’nin oynadığı ABD’nin western filmlerini seyretmekle geçerdi.

Saat tam 10.00’da başlayan siyah beyaz kovboy filmi öncesi kahvaltı yapılmış sonrasında başlayacak olan sinema filmi için tüm aile boy sırasına göre konuşlanır ve sinema adeta çıt çıkmadan seyredilirdi.

Pazar günleri bizi saat 10.00 ile 13.00 arasında esir eden kovboy filmlerini çoğumuzun bildiği “Küçük Ev” dizisi tahtından indirmişti, sonraları da artık hayatımın değişmez bir parçası olan ABD dizi yada sinema filmlerini seyrederken bir baktık ki hepimiz çocukluk çağımızdan gençlik dönemlerine geçiş yapmıştı.

Pazar akşamlarının nerede ise hiç değişmeyen klasiği ailedeki tüm çocukların banyo yapma süreci idi, sonraları banyolara transfer olmuş olsak ta ilk zamanlar bir tekne içerisinde rahmetli annemin elindeki “maşrapa” dediğimiz kaptan başımıza dökülen su ile ilgili “Yandım Allah” yada “Dondum Allah” nidaları arasında banyo yapma işlemi tamamlanır ve herkes pazartesi için uykuya dalardı.

Şimdilerde mesai kavramı yok, dolayısı ile “hafta sonu” diye bir kavramda artık yok, zira mesai “Evden çalışma” tanımlaması ile  7/24 devam ediyor.

Hafta sonları büyük bir heves ile okuduğumuz gazeteler ve onların ekleri de artık yerlerini elektronik medya kuruluşlarına terk etmiş durumdalar.

Tabi bizi terk eden sadece gazeteler , John Wayne, Küçük Ev, Lojman dostlukları, siyah beyaz televizyonlar değil.

O karmaşa içerisinde bizi annelerimiz, babalarımız, amcalarımız, dayılarımız, halalarımız, teyzelerimiz, yakın akrabalarımız, dostlarımız, arkadaşlarımız da terk ederek bizi büyük bir yalnızlığın içerisinde bıraktılar.

Bir baktık ki ne cumartesi kalmış ne pazar.

Tüm günler artık birbirinin kötü bir kopyası olmuş.

Ve biz bu karmaşada kaybettiklerimizi bulmaya çalışıyoruz.

Ancak artık çok geç.

Bulabilmek imkansız.

Yorumlar