Her seferinde aynı nutukları duyuyor aynı tavırlarla karşılaşıyor, gereksiz prosedürlerle uğraşıyoruz. Bu da bize zaman, güç ve motivasyon kaybettiriyor.
Peki, bunu yöneticinizle konuşsanıza?
Konuşmak mı?
Biz kim oluyoruz ki?
Bizim aklımız ermez. Biz, bize verilen işleri yapmakla yükümlüyüz. Fazlasına gerek yok.
Nereden biliyorsun?
Atılan nutuk verilmeyen söz hakkı ve samimiyetsiz samimilikten."
Tanıdık bir manzara mı?..
Şirketinizde,kurumunuzda yanlış giden şeyler hakkında yöneticiyle konuşamamak çok büyük bir kabustur; şanslı bir azınlık dışında bunu hepimiz iyi biliriz. Halbuki bunun ne kadar önemli olduğu konusunu biraz incelemekte fayda olabilir!
Kurum içi verimsizliğin en önemli sebeplerinden biri, yöneticinin iletişim eksikliği ve takım bireylerine söz hakkı vermemesi.
Özellikle hiyerarşik kültürlerde talimatlar zinciri şeklinde ilerleyen bu düzen, bir süre sonra insanların susmasına neden olmaya başlıyor.
Bu bazen kurumun tamamında görülmese de daha dominant yapıda bir yöneticiyle çalışan bir ekipte belirgin bir şekilde ortaya çıkabiliyor
Halbuki düşüncelerimize değer verilmedikçe, bir süre sonra fikir üretmemeye de başlamaz mıyız?
İnsanlar ortamda konuşmadıklarında ve dertlerini anlatamadıklarında, anlatacak başka birilerini bulmaya ve doğal olarak dertleşmeye meylederler.
Ve zamanla bu dertleşme bir dedikodu kazanının kaynamasının yolunu açar.
“Ben yaptım oldu” şeklinde ilerleyen her iletişim zincirinde, körlerle sağırların birbirini ağırlamaması mümkün mü?
Değil. Çünkü o noktada artık enformasyon akışı ya tıkanır, ya da kapı tutucuların eline geçmeye başlar.
Aslında bunları çok iyi bildikleri halde, işte yine de bazı yöneticiler ya monolog yapmayı sever (Çevresindekilere fırsat vermeden bir kimsenin yaptığı konuşma), ya da nutuk atmayı.
Oysa söz hakkı vermediği bu sessiz kitlenin bir süre sonra gemiyi terk edeceğini bilmezler.
Kaldı ki, zaten insanlar dinlemeyi de bırakırlar zamanla. Zira konuşmak ve dinlemek arasındaki ahenk kalmamıştır.
İğneli şakalar ve küçümseme gülüşleri arasında dile getirilmeye çalışılır sözler…
İtiraz, aslında tatmin edilmemiş duygulardır ve bilinçaltındaki inanç ve değer sistemleriyle ilgilidir.
Buzdağının altında biriken “hayır”ları bu şekilde değil şu şekilde yapılmalıdır dogru değil gibi sözleri duymaya başlamak geminizin, Titanic gibi, bunlara çarpıp batmasını da önler.
Diğer yandan, söz hakkı veren yöneticiler kendilerine “hayır” denmesinden korkmaz ve azınlığın içinde bir bilgelik olduğunu bilirler
Sadece kural ve prosedürleri ya da yeni sistemi anlatarak ve kimseye söz hakkı vermeden davranış değişikliği yaratabilir misiniz?
Tabiki HAYIR.
Mesela, kurumda insanlar toplantıların gereksiz ve zaman kaybı olduğuna inanıyorlarsa, toplantılara geç kalmaya devam edeceklerdir. Bu konuda uyguladığınız cezalar da bir işe yaramaz.
“Hayır” demeyi öğrenmek kadar “hayır”ları duymayı da istemek yönetimin en önemli becerilerinden biri olmalıdir. sizce de?
Dirençlerin altında yatan nedenleri anlamadan, hissetmeden bir değişim yaratmak mümkün olabilir mi?
Ne kadar basit bir cümleden bahsediyoruz aslında, “Görüşünü benimle paylaştığın için teşekkür ederim” gibi.
Bu teşekkürün nasıl bir mucize yarattığına ve iletişimde pozitif duygular oluşturduğuna inanamazsınız.
Söz hakkı verildiğini hisseden kişi, kuşkusuz kendini çok daha iyi hissedecektir.
Sadece “Peki sen ne düşünüyorsun?” diye sormak bile “Sana söz hakkı veriyorum” demektir.
Ya da “Senin önerin ne olurdu?” gibi basit bir soruyu sormayı öğrenmek, iletişimi ne kadar da güçlü ve verimli bir hale getirir.
Son olarak, sosyal medyayı bu denli çabuk kabul etmemiz ve hayatımızın iletişim platformu haline getirmemiz sizce de toplumsal olarak söz almaya çok fazla ihtiyacımız olduğunu göstermiyor mu?