Bizim tek maaşlı bir babanın ev geçindirmek adına kendisine katkı sunmaya başladığımız dönemler ortaokul yıllarına dayanır, “Eve giren para biraz daha fazla olsun” amacı ile otobüs muavinliği, ayakkabı boyacılığı olmak üzere akıllara gelen gelmeyen pek çok iş kolunda çaba gösterdiğimiz zamanlardı.
Sözünü ettiğimiz tarih 1975 yılına denk geliyor, Hatırlayınız 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı yapılmış sonrasında ise bir akaryakıt krizi yaşanmaya başlamıştı.
O günlerden bu zamana kadar aşağı yukarı 50 yıl geçti, Bizimle yaşıt olanlar hafızlarını kısa bir müddet yokladıklarında Türkiye’nin o gün bugündür ekonomik olarak bir türlü rahatlayamadığı bu gidişle de rahatlayamayacağı çok net bir şekilde anlaşılıyor.
Aradan çok uzun sayılabilecek bir zaman geçmesine rağmen biz bir türlü özlediğimiz, arzu ettiğimiz hayat standardını yakalayamadık, O gün yayında olan gazeteler ile bugün yayınlanan gazeteleri üst üste koyun özellikle ekonomik noktalardaki olumsuzlukların hemen hemen aynı noktada olduğu görülecektir.
O günlerde de Türkiye’de asgari ücretin yetmediği konuşuluyordu, bugünde asgari ücretin yetmediği hemen her gün konuşulup duruyor.
O günlerde de Türkiye’de hemen her gün “Benzine, gazyağına, una, şekere zam” haberleri vardı bugünde aynı sıkıntı aralıksız devam ediyor.
Buna benzer çok sayıda örnek vermek mümkün, ancak verdiğimiz daha doğrusu vermek istediğimiz örnekler bir türlü hayatımızı düzeltmeye bizi rahatlatmaya maalesef kafi gelmiyor.
Başta AB ülkeleri olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde artık enflasyondan, Faizden, zamdan söz etmek mümkün değil, yine bu sütunlarda zaman zaman belirttiğimiz gibi batı insanını rahatlatmak adına çalışılan iş gününü azaltmakla meşgul.
Türkiye’nin çok uzun yıllardır içerisinde çıkamadığı bu sıkıntıların ana kaynağı daha çok irtibatsızlıktan, siyasilerin birbirlerine kapıları kapatmasından ileri geliyor, Normal şartlarda iktidarın muhalefeti dinlediği, muhalefete değer vermesi, muhalefetinde iktidara eksiklikler noktasında katkı sunması gerekiyor ama gelinen noktada söylediklerimizin hayata geçmesi nerede ise imkansız gibi.
Avrupalı cebine bin dolar koyup Türkiye’ye geldiğinde krallara layık bir tatil yapabiliyor, en güzel yemeklerin tadına bakıp en güzel otel odalarında yatabiliyor biz ise içerisinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılar dolayısı ile bulunduğumuz yerleşim merkezinden başka bir yere gitmeye bile fırsat bulamıyoruz.
Biz 60 yaşına geldik, yazımızın başında da belirtiğimiz gibi hayatın zorlukları ile tanıştığımızda 15 yaşındaydık “aradan 50 yıl geçmesine rağmen bugün yaşadığımız zorlukların 50 yıl öncesi ile aynı olması sosyologlar tarafından nasıl yorumlanır.?” diye kendi kendimize çok sorduğumuz oluyor.
Meseleye böyle baktığımızda kendimizi araya gitmiş bir neslin temsilcisi olarak görüyoruz, temennimiz 50 yıldır çektiğimiz sıkıntıları bizden sonra gelecek neslin 50 yıl daha çekmemesi.
İnşallah çok şey istemiyoruzdur….