Bayram öncesi yine yazmıştık, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı dolayısı ile hafta arasına denk gelen günlerinde bayrama eklenmesi ile ortaya dokuz günlük uzun sayılabilecek bir tatil çıktığını ve uzun tatil dolayısı ile ortaya çıkan keşmekeşliğin bayram tatilini adeta bir eziyete çevirdiğini anlatmaya çalışmıştık.
Bizim bu yazımızı Akdeniz bölgesinden bir şekilde okuyan bir otel sahibi bizi arayarak –“Yüksel Bey siz kendi pencerenizden haklı olabilirsiniz ancak biz 2 ayda çalışıp kazandıklarımızla 12 ay geçinmeye çalışan bir kitleyiz, dolayısı ile her iki bayramında uzun süreli olması en azından Türk turizmine faydalıdır” şeklinde bir açıklama yaptı.
84 milyon nüfuslu bir ülkede kazancı getirip Ramazan ve Kurban bayramına indirgemenin turizme ne kadar bir katkı sunduğunun takdiri elbette ki kamuoyunundur ancak bizim anlatmaya çalıştığımız mesele başka.
Tarih dokuz günlük tatile denk geldiğinde çoğunluğu Trakya-Marmara olmak üzere Anadolu’nun pek çok kentinden Ege ve Akdeniz bölgelerine doğru pek çok vatandaşımızın “Kavimler göçü” olarak nitelendirdiği bir trafik başlar.
Ege ve Akdeniz bölgelerindeki otel ve yatak sayısı belli, Tatilcileri o bölgelere götürecek otoyolların kapasiteleri de belli, Bu yetersizliği bile bile yüzbinlerce tatilci mesai saatinin sona ermesi ile birlikte yollara düşüyor.
Tatilcilerin arzu ettikleri bölgelere normal olarak 6-7 saat süren mesafe çoğu zaman normalin iki yada üç katına çıktığı oluyor, sürücülerin tabiri ile “adım adım” kat edilen mesafe araç sürücüleri içinde araçta bulunanlar içinde tam bir eziyet haline geliyor.
Söz konusu tatil beldelerinin girişlerine sağ salim ulaşama başarısını sağlayan tatilciler için bu sefer o beldelere ulaşma sorunu başlıyor, normal şartlarda misafir ağırlama kapasitesi olan bir tatil merkezine yüz bin civarında tatilcinin giriş yapması o bölgenin yapısını da allak bullak ediyor.
Böyle bir süreçte en büyük sıkıntıyı o beldelerin yerel yönetimleri yaşıyor, Normalin 20 katı 40 katı bir kalabalığın aynı anda hücum ettiği yüzbinlerce insanın ihtiyaçlarının karşılanası sırasında yerel yönetimler tam bir kabus yaşıyorlar.
Sözünü ettiğimiz tatil beldelerinde en başta araçların park edeceği otopark sıkıntısı baş gösteriyor, Bölgedeki tekne gezileri, Tatilcilerin yemek yiyeceği alanlar, yürüyüş yolları sözünü ettiğimiz bu kalabalık karşısında çaresiz kalıyor.
Ege bölgesinin sakin bir kasabasında yaşayan bir dostumuzun bayramını kutlamak ve oradaki son durumu anlayabilmek adına aradığımızda “-Son 5-6 yıldır dokuz günlük tatil yüzünden bu bölgede ikamet eden vatandaşlar evlerinden çıkamıyor, bir taraftan son derece yoğun kalabalık, diğer taraftan o kalabalık dolayısı ile meydana gelen gürültü dolayısı evden çıkamıyoruz, Tatilciler içinde bizim içinde tam bir eziyet haline gelen dokuz günlük tatillere son verilmesi gerekiyor” açıklamasını yaptı.
Hemen her uzun tatilde adeta istilaya uğramış görüntüsü veren bölgelerin sakinleri de artık bu tür ziyaretler dolayısı ile ortaya çıkan keşmekeşliğe son verilmesi gerektiğini belirtiyorlar.
Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi bizde de Turizmin yeniden düzenlenmesi ve yeni bir anlayışa geçilmesi gerekiyor, Türkiye dört mevsim turizmin yapılabileceği bir ülke yılın tüm aylarında tatil yapılabiliyor.
Aslında okulların kapanmasından açılmasına kadar olan süreye yayılacak bir turizm sezonu hem sözünü ettiğimiz kalabalıkların önüne geçecek hemde var olan kalabalığın ortadan kalkmasına vesile olacaktır.
Bu durumun hemen düzeltilebileceği ile ilgili bir hazırlıkta yol niyette yok,
Biz “bu olumsuz durum hangi şekilde düzene girer.?” diye kafa yorarken beraber çay içtiğimiz bir arkadaş “- Hiç kimsenin şu aşamada yapacağı bir iyileşme yok, biz Ramazan ve Kurban bayramlarının kış mevsimine geçtiği günleri beklemek zorunda kalacağız” dediğinde kendisine
“-Desene işimiz yine Allah’a kaldı” dediğimizi hatırlıyoruz.